“Bana göre Holokost
öğretilmiyor, satılıyor.” Haham Arnold Jacob Wolf
Yakın zamanda bir kitap okumaya başladım: "Holokost Endüstrisi".
Amerikalı akademisyen Norman Finkelstein’in yazdığı
“Holokost Endüstrisi” , Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından neşredilmiş. Alt
başlığı: “Yahudilerin çektiği çilelerin istismarı”
Yazıyı yazmaktaki amacım; kitabı enine boyuna tartışıp, yorumlamak değil.
Burada, kitabın 2. bölümünden sadece birkaç bahis yer
alacak.
Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki; lise yıllarımda okul
kütüphanesinde epey vakit geçirmiştim. Ve bu yıllardan aklımda kalan kitaplardan birisi de “Boyalı Kuş” olmuştu. Hem okuduğum zaman diliminde, hem de geçen
süre zarfında beni epey etkilediğini söyleyebilirim. Jerzy Kosinski’nin yazdığı
bu kitap ile ilgili görüşlerim böyleydi.
Ta ki;
Holokost Endüstrisi'ni okuyana kadar.
Norman Finkelstein
Şöyle diyor yazar:
“İlk büyük Holokost aldatmacası, Polonya göçmeni Jerzy Kosinski’nin Boyalı Kuş kitabıdır. Kitap, ‘İngilizce yazılmıştır’, diye
açıklıyor Kosinski, ‘bu yüzden, anadilin kapsadığı tüm duygusal çağrışımlardan
arınmış bir şekilde, tarafsız bir gözle yazabildim.’
Aslında, onun gerçekten yazdığı bölümlerin hepsi- hâlâ
çözülmemiş bir sorundur- Lehçe yazılmıştır. İkinci dünya savaşı sırasında
Polonya’nın kırsal kesimlerinde tek başına dolaşan bir çocuğu anlatan kitap, Kosinski’nin otobiyografisi olarak kabul edilmektedir. Aslında, Kosinski savaş
sırasında ailesiyle birlikte yaşamaktadır. Kitabın ana konusu, Polonyalı
köylülerin sadistçe yaptığı cinsel işkencelerdir.…Kitap, birlikte yaşadığı Polonyalı köylüleri kin dolu
antisemitikler olarak tasvir eder…Aslında, Polonyalı köylüler Yahudi olduklarını bile bile ve
yakalanırlarsa karşılaşacakları korkunç sonuçları hiç düşünmeden Kosinski
ailesine evlerini açmışlardı.”
Sonrasında internete baktım. New York Times’ın arşivinden
James Park Sloan’ın yazdığı “Jerzy Kosinski: A Biography” isimli kitabın bir incelemesini buldum (Kitap keşke Türkçe’ye çevirilse).Finkelstein da Sloan’ın
biyografi kitabını dipnot olarak düşmüştü.
Tekrar New York Times’ın arşivlerine
gelecek olursak makale yazarı Louis Begley şöyle diyor:
“The less spellbinding truth was that Kosinski spent the war
years with his mother and father and mysteriously adopted blue-eyed, fair
younger brother on Aryan papers (the reason for the change from Jerzy Lewinkopf
to Jerzy Kosinski), at first in a small town and then in a tiny village in
Poland, helped, and sometimes hidden, by various relatively benevolent Catholic
Poles.”
Wikipedia’ya gelecek olursak:
“Kosiński, who was Jewish, was born Józef Lewinkopf in Łódź,
Poland. As a child during World War II, he lived in central Poland under a
false identity, Jerzy Kosiński, which his father gave to him. A Roman Catholic
priest issued him a forged baptismal certificate. The Kosiński family survived
the Holocaust thanks to local villagers who offered assistance to Jewish Poles,
often at great personal risk (the penalty in Nazi-occupied Poland being death).
Kosiński's father received help not only from town leaders and churchmen, but
also from individuals such as Marianna Pasiowa, a member of the underground
network helping Jews evade capture. The family lived openly in Dąbrowa
Rzeczycka near Stalowa Wola, and attended church in nearby Wola Rzeczycka, obtaining
support from villagers in Kępa Rzeczycka. They were sheltered temporarily by a
Catholic family in Rzeczyca Okrągła. The young Jerzy even served as an altar
boy in a local church.”
İstismar ne demek öğrendim “Holokost Endüstrisi” sayesinde.
***
“…Holokost bilincinin aslında resmi ve propaganda amaçlı bir
doktrinleştirme, bir dizi sloganı ve yanlış bir dünya görüşünü yansıttığını,
gerçek hedefin geçmişin tam olarak anlaşılması değil, bugünün manipüle edilmesi
olduğunu…”
“Holokost dogması, Yahudilere mutlak bir masumluk atfederek,
İsrail ve Amerikan Yahudiliğini meşru eleştirilerden bile muaf tutmaktadır.”
“Toplama kamplarından sağ kurtulan birinin ifadesine
kuşkuyla bakmak, Yahudi işbirlikçilerin oynadıkları rolü ortaya çıkarmak, Almanların Dresden’in bombalanması sırasında eziyet çektiğini ya da İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya dışında başka bir devletin suç işlediğini söylemek… Lipstadt’a göre bunların hepsi Holokost inkârının kanıtlarıdır.”
***
Bölümde dikkatimi çeken diğer bir mesele ABD Holokost Anısı Müzesi üzerinden gelişen bahisler oldu.
Şöyle ki kitap yazıldığında (Haziran 2000) ABD’de yüzün
üzerinde holokost kuruluşu varmış. Ülke genelinde 7 holokost müzesi mevcutmuş ve
bunların en büyüğü Washington’daki ABD Holokost Anısı Müzesi’ymiş.
ABD Holokost Anısı Müzesi
Tam bu noktada Finkelstein şu soruyu soruyor:
“Neden ülkenin başkentinde, federal olarak himaye altına
alınmış ve finansman sağlanmış bir Holokost müzemiz var? Amerikan tarihinde
işlenen suçların anıldığı herhangi bir müze yokken, Washinton’da böyle bir
müzenin olması yersiz değil midir? Bir düşünün; Almanya, Berlin’de bir ulusal
müze açıp Nazi soykırımını değil de Amerika’daki köleliği ve Kızılderililerin
katlini anmaya kalksa, buradan onları ikiyüzlülükle suçlayarak feryatlar nasıl
yükselirdi.”
“Müzeyle birlikte başka politik meseleler de gündeme geldi.
Avrupa antisemitizminin Hıristiyan temellerini gizleyerek, çok büyük bir seçmen
kitlesinin tepkilerini de dindirmiş oldu. Savaştan önceki ayrımcı ABD göçmenlik
kotaları uygulaması sineye çekildi, toplama kamplarının dağıtılmasında ABD’nin
oynadığı rol abartıldı ve savaşın sonunda Nazi savaş suçlularının ABD’de
kitleler halinde istihdam edilmesi sessizce geçiştirildi.”
“Holokost Müzesi politikalarının düğüm noktası, kimin anılacağıdır. Holokost’un tek
kurbanı Yahudiler miydi yoksa Nazi katliamından nasibini alan diğerleri de
kurban olarak sayılabilir miydi?”
“….Ancak, ilk politik kurbanlar Yahudiler değil, komünistlerdi
ve nazizmin ilk soykırım kurbanları yine Yahudiler değil, engellilerdi.”
Finkelstein, dipnotta Auschwitz gazisi/tarihçi Henry
Friedlander’ın Origins adlı kitabından
alıntı yapıyor:
“Yahudilerin yanı sıra, Naziler Avrupa çingenelerini de
öldürdüler. Kara-derili bir ırk olarak tanımlanan Çingene erkek, kadın ve
çocuklar, Nazi soykırımının kurbanı olmaktan kurtulamadılar… Nazi rejimi,
sistematik olarak sadece üç insan grubunu öldürdü: Engelliler, Yahudiler ve
Çingeneler”
“İlk önce Çingenelerin soykırıma uğradığının bilinmesi,
Holokost Müzesi’nin önündeki en büyük engellerden biriydi……. Müzenin Çingene
soykırımını marjinalleştirmesinin arkasında çeşitli nedenler yatıyordu. İlki:
Bir Çingenenin canıyla bir Yahudinin canı karşılaştırılamaz….İkincisi: Çingene
soykırımının kabulü, Holokost üzerindeki Yahudi tekelinin büyük oranda
kaybedilmesi ve buna bağlı olarak da Yahudilerin ahlâki sermaye’sinin kaybı anlamına
geliyordu. Üçüncüsü: Eğer Naziler Çingeneleri ve Yahudileri benzer şekilde
katlettilerse, Holokost’u Yahudi olmayanların Yahudilere karşı duydukları sonu
gelmez nefretin doruğu olarak tanımlayan dogmanın savunulacak yanı kalmayacaktı.”
Sonuç olarak Holokost Endüstrisi ufkumu açtı.
Holokost Endüstrisi'ni bizlerle buluşturan tercüman Utku Umut Bulsun başta olmak üzere Kırmızı Kedi Yayınevi'ne teşekkür ediyorum.
Norman Finkelstein'in diğer kitaplarını da Türkçe görebilmek temennisiyle...