3 Kasım 2014 Pazartesi

Holokost Endüstrisi


“Bana göre Holokost öğretilmiyor, satılıyor.” Haham Arnold Jacob Wolf

Yakın zamanda bir kitap okumaya başladım: "Holokost Endüstrisi".
Amerikalı akademisyen Norman Finkelstein’in yazdığı “Holokost Endüstrisi” , Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından neşredilmiş. Alt başlığı: “Yahudilerin çektiği çilelerin istismarı”
Yazıyı yazmaktaki amacım; kitabı enine boyuna tartışıp, yorumlamak değil.
Burada, kitabın 2. bölümünden sadece birkaç bahis yer alacak.
Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki; lise yıllarımda okul kütüphanesinde epey vakit geçirmiştim. Ve bu yıllardan aklımda kalan kitaplardan birisi de “Boyalı Kuş” olmuştu. Hem okuduğum zaman diliminde, hem de geçen süre zarfında beni epey etkilediğini söyleyebilirim. Jerzy Kosinski’nin yazdığı bu kitap ile ilgili görüşlerim böyleydi.
Ta ki;
Holokost Endüstrisi'ni okuyana kadar. 

Norman Finkelstein

Şöyle diyor yazar:
“İlk büyük Holokost aldatmacası,  Polonya göçmeni Jerzy Kosinski’nin Boyalı Kuş kitabıdır. Kitap, ‘İngilizce yazılmıştır’, diye açıklıyor Kosinski, ‘bu yüzden, anadilin kapsadığı tüm duygusal çağrışımlardan arınmış bir şekilde, tarafsız bir gözle yazabildim.’
Aslında, onun gerçekten yazdığı bölümlerin hepsi- hâlâ çözülmemiş bir sorundur- Lehçe yazılmıştır. İkinci dünya savaşı sırasında Polonya’nın kırsal kesimlerinde tek başına dolaşan bir çocuğu anlatan kitap, Kosinski’nin otobiyografisi olarak kabul edilmektedir. Aslında, Kosinski savaş sırasında ailesiyle birlikte yaşamaktadır. Kitabın ana konusu, Polonyalı köylülerin sadistçe yaptığı cinsel işkencelerdir.…Kitap, birlikte yaşadığı Polonyalı köylüleri kin dolu antisemitikler olarak tasvir eder…Aslında, Polonyalı köylüler Yahudi olduklarını bile bile ve yakalanırlarsa karşılaşacakları korkunç sonuçları hiç düşünmeden Kosinski ailesine evlerini açmışlardı.”
Sonrasında internete baktım. New York Times’ın arşivinden James Park Sloan’ın yazdığı “Jerzy Kosinski: A Biography” isimli kitabın bir incelemesini buldum (Kitap keşke Türkçe’ye çevirilse).Finkelstein da Sloan’ın biyografi kitabını dipnot olarak düşmüştü.


Tekrar New York Times’ın arşivlerine gelecek olursak makale yazarı Louis Begley şöyle diyor:

“The less spellbinding truth was that Kosinski spent the war years with his mother and father and mysteriously adopted blue-eyed, fair younger brother on Aryan papers (the reason for the change from Jerzy Lewinkopf to Jerzy Kosinski), at first in a small town and then in a tiny village in Poland, helped, and sometimes hidden, by various relatively benevolent Catholic Poles.”

Wikipedia’ya gelecek olursak:

“Kosiński, who was Jewish, was born Józef Lewinkopf in Łódź, Poland. As a child during World War II, he lived in central Poland under a false identity, Jerzy Kosiński, which his father gave to him. A Roman Catholic priest issued him a forged baptismal certificate. The Kosiński family survived the Holocaust thanks to local villagers who offered assistance to Jewish Poles, often at great personal risk (the penalty in Nazi-occupied Poland being death). Kosiński's father received help not only from town leaders and churchmen, but also from individuals such as Marianna Pasiowa, a member of the underground network helping Jews evade capture. The family lived openly in Dąbrowa Rzeczycka near Stalowa Wola, and attended church in nearby Wola Rzeczycka, obtaining support from villagers in Kępa Rzeczycka. They were sheltered temporarily by a Catholic family in Rzeczyca Okrągła. The young Jerzy even served as an altar boy in a local church.”

İstismar ne demek öğrendim “Holokost Endüstrisi” sayesinde.

***

“…Holokost bilincinin aslında resmi ve propaganda amaçlı bir doktrinleştirme, bir dizi sloganı ve yanlış bir dünya görüşünü yansıttığını, gerçek hedefin geçmişin tam olarak anlaşılması değil, bugünün manipüle edilmesi olduğunu…”
“Holokost dogması, Yahudilere mutlak bir masumluk atfederek, İsrail ve Amerikan Yahudiliğini meşru eleştirilerden bile muaf tutmaktadır.”              
“Toplama kamplarından sağ kurtulan birinin ifadesine kuşkuyla bakmak, Yahudi işbirlikçilerin oynadıkları rolü ortaya çıkarmak, Almanların Dresden’in bombalanması sırasında eziyet çektiğini ya da İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya dışında başka bir devletin suç işlediğini söylemek… Lipstadt’a göre bunların hepsi Holokost inkârının kanıtlarıdır.”

***

Bölümde dikkatimi çeken diğer bir mesele ABD Holokost Anısı Müzesi üzerinden gelişen bahisler oldu.
Şöyle ki kitap yazıldığında (Haziran 2000) ABD’de yüzün üzerinde holokost kuruluşu varmış. Ülke genelinde 7 holokost müzesi mevcutmuş ve bunların en büyüğü Washington’daki ABD Holokost Anısı Müzesi’ymiş.
ABD Holokost Anısı Müzesi

Tam bu noktada Finkelstein şu soruyu soruyor:
“Neden ülkenin başkentinde, federal olarak himaye altına alınmış ve finansman sağlanmış bir Holokost müzemiz var? Amerikan tarihinde işlenen suçların anıldığı herhangi bir müze yokken, Washinton’da böyle bir müzenin olması yersiz değil midir? Bir düşünün; Almanya, Berlin’de bir ulusal müze açıp Nazi soykırımını değil de Amerika’daki köleliği ve Kızılderililerin katlini anmaya kalksa, buradan onları ikiyüzlülükle suçlayarak feryatlar nasıl yükselirdi.”
“Müzeyle birlikte başka politik meseleler de gündeme geldi. Avrupa antisemitizminin Hıristiyan temellerini gizleyerek, çok büyük bir seçmen kitlesinin tepkilerini de dindirmiş oldu. Savaştan önceki ayrımcı ABD göçmenlik kotaları uygulaması sineye çekildi, toplama kamplarının dağıtılmasında ABD’nin oynadığı rol abartıldı ve savaşın sonunda Nazi savaş suçlularının ABD’de kitleler halinde istihdam edilmesi sessizce geçiştirildi.”
“Holokost Müzesi politikalarının düğüm noktası, kimin anılacağıdır. Holokost’un tek kurbanı Yahudiler miydi yoksa Nazi katliamından nasibini alan diğerleri de kurban olarak sayılabilir miydi?”
“….Ancak, ilk politik kurbanlar Yahudiler değil, komünistlerdi ve nazizmin ilk soykırım kurbanları yine Yahudiler değil, engellilerdi.”
Finkelstein, dipnotta Auschwitz gazisi/tarihçi Henry Friedlander’ın Origins adlı kitabından alıntı yapıyor:
“Yahudilerin yanı sıra, Naziler Avrupa çingenelerini de öldürdüler. Kara-derili bir ırk olarak tanımlanan Çingene erkek, kadın ve çocuklar, Nazi soykırımının kurbanı olmaktan kurtulamadılar… Nazi rejimi, sistematik olarak sadece üç insan grubunu öldürdü: Engelliler, Yahudiler ve Çingeneler”
“İlk önce Çingenelerin soykırıma uğradığının bilinmesi, Holokost Müzesi’nin önündeki en büyük engellerden biriydi……. Müzenin Çingene soykırımını marjinalleştirmesinin arkasında çeşitli nedenler yatıyordu. İlki: Bir Çingenenin canıyla bir Yahudinin canı karşılaştırılamaz….İkincisi: Çingene soykırımının kabulü, Holokost üzerindeki Yahudi tekelinin büyük oranda kaybedilmesi ve buna bağlı olarak da Yahudilerin ahlâki sermaye’sinin kaybı anlamına geliyordu. Üçüncüsü: Eğer Naziler Çingeneleri ve Yahudileri benzer şekilde katlettilerse, Holokost’u Yahudi olmayanların Yahudilere karşı duydukları sonu gelmez nefretin doruğu olarak tanımlayan dogmanın savunulacak yanı kalmayacaktı.”

Sonuç olarak Holokost Endüstrisi ufkumu açtı.
Holokost Endüstrisi'ni bizlerle buluşturan tercüman Utku Umut Bulsun başta olmak üzere Kırmızı Kedi Yayınevi'ne teşekkür ediyorum.
Norman Finkelstein'in diğer kitaplarını da Türkçe görebilmek temennisiyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder